Her Taraf No Man’s Land

International Çanakkale Biennial, 2014

Thinking of the ferocity of war in Gallipoli after a century, there appear to be two separate timespans: Human life and the time of nature. While human consciousness can contemplate a time outside and beyond itself only through the ruins of the past, the unique built in memory of natural processes aims at  cloaking these ruins to return them to ‘nature’. Meanwhile, a life lived crops up here and there through the momentary reminiscences, smells, tastes and places  of childhood we thought we long forgot.

‘No man’s land’ in between the trenches of the two warring sides changed hands numerous times, albeit it has not shifted much in the Western Front and in Gallipoli throughout  numerous battles, until one side subsided at the end of these wars of attrition. During war the elements of this landscape comprised dead bodies, body parts, barbed wire, gun shells, mines, bomb craters, dead trees and flora, and looked similar to a kind of still life save for a few species of opportunistic animals. After a century, the fields of this first industrial war are inclined to return to nature and to resemle sacred tumuli.

Today, it is possible to say that the global state of war that also encompasses the biosphere has been going on for a century. There are two signs to this ‘Total War’. On one hand, we face annihilation of masses in the Middle East, Africa, Asia and elsewhere owing to  the ongoing unsettled accounts and the extensions of the Great War for the last hundred years. On the other hand, the total destruction of human habitats, rivers, forests and the biological-mineral world is being pressed on by the neo-liberal policies worldwide. In this context, today İstanbul’s northern forests, quarries, African gold mines, vast territories of fracking in Canada and all other sites of destruction where peoples resist resemble the scene of a ‘no man’s land’.

While observing the battlefields of Gallipoli through the eyes of the soldiers who fought here, “Her Taraf No Man’s Land” aims to approach the memory of this land, now history, by way of the century old wars, ruins and struggles from across the globe. From now on, in human imagination the names of the cities designate a global theater of struggle rather than national territory…

August 2014

TR

Gelibolu’da yüz yıl önceki savaşın dehşetini düşünürken ölçülecek iki farklı zaman var: İnsan ömrü ve ‘doğa’nın zamanı. Bilinç nasıl ki kendi dışında ve ötesinde bir zamanı ancak geçmişin yıkımları arasında idrak edebiliyorsa, doğanın özgün belleği de bu harabeleri sarmalayıp kendine döndürmek üzere işliyor. Öte yandan yaşanmış zaman, çoktan unutulduğunu sandığımız çocukluğun uçucu tatları, kokuları ve mekanları arasında arada bir belirip kayboluyor.

İki düşman siperi arasında kalan ‘tampon bölge’ (no man’s land) savaş boyunca taraflar arasında dönüşümlü olarak sahiplenilen, ama Batı Cephesi (Fransa sınırı) ve Gelibolu’da uzun savaş süresince büyük kayıplara rağmen pek de fazla yer değiştirmeyen toprak parçaları olarak beliriyor, ta ki bu ‘yıpratma savaşı’ (war of attrition) sonunda bir taraf pes edinceye kadar. Savaş boyunca bu alanın peyzajı ölüler, vücut parçaları, dikenli tel, şarapnel, mayın, top ateşi ile açılan kraterler, ölmüş ağaçlar ve bitki örtüsü ile, bazı fırsatçı hayvanlar dışında gerçek anlamda bir ‘natürmort’ olarak şekilleniyordu. Yüz yıl aradan sonra bu ilk endüstriyel savaşın sahneleri kutsal birer höyük gibi doğanın aslına dönmeye yüz tutmuş.

Bugün biyolojik alemi de içine katan küresel savaş halinin yüz yıldır süregeldiğini dile getirmek mümkün. Bu topyekün savaşın iki işareti var. Bir taraftan ‘Büyük Savaş’ ve sonrakilerin kapanmamış hesapları ve uzantılarının Ortadoğu’da, Afrika’da, Asya’da ve dünyanın başka yerlerinde yol açtığı kitlesel kıyımlarla karşı karşıyayız. Öte yandan yaşam alanlarının, suların, nehirlerin ve ormanın, kısaca biyolojik alanın külliyen kıyımı, kalkınmacı neo-liberal politikalar ile dayatılıyor. Bu bağlamda bugün ‘no man’s land’, İstanbul’un kuzey ormanlarına, taş ocaklarına, Afrika’daki altın madenlerine, Kanada’daki yeni petrol sahalarına ve halkların dünyanın her yerinde direndiği diğer yıkımlara benziyor.

“Her Taraf No Man’s Land” Gelibolu’daki savaş alanına savaşanların gözünden bakmayı düşünürken bu toprağın artık tarih olmuş anısına dünyanın farklı yerlerinden, başka savaşların, yıkımların ve mücadelelerin yüz yıllık geçmişi ile yaklaşmayı amaçlıyor. Artık kentlerin isimleri muhayyilede ulusun toprağından çok küresel bir mücadelenin sahnesine işaret ediyor…

Ağustos 2014