GAZ!

Ankara (Maltepe) Havagazı Fabrikası 1929’da Alman (AEG) mühendisliği ve Türk desteği ile kuruldu, 1990’da üretime son verene kadar Ankara’nın (bir kısım) elektriğini ve evlere dağılan havagazını kok kömürü kullanarak üretti. Fotoğrafların çekildiği 1991 yılında koruma altına alındı, 2006’da belediye (M. Gökçek) tarafından yıkılan yapı, endüstri mirası olamadan aramızdan ayrıldı. Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde (ve biraz da İstanbul ve İzmir’de) kamuya açılan eski sanayi yapıları, ve de özellikle santral ve gazhaneler, ekseriyetle ‘kültür merkezi,’ bazen de üniversite kampüsü olarak kullanılıyor. Çoğunlukla mekanik aksamından arındırılmış ve içi boşaltılmış bu mekanlar aslında en çok seküler türbelere benziyor. Bu anma mekanlarına Türkiye modernleşmesinin, sanayileşmenin, TC devletinin, onun işçilerinin ve madencilerinin, grevlerin ve direnişlerin, ve de yağmalanan, satılan ve özelleştirilen bütün müştereklerimizin anısına,  temiz yeni teknolojilerin gazına gelmeden saygı duymak gerekiyor.

Türkiye sonunda kendi otomobilini yapacak. TC vatandaşlarının 1950’lerden beri maruz kaldığı bıyıklı bıyıksız çeşitli sağcı başbakanlardan ara sıra lakırdısını duyduğu sanayi ve hatta ‘ağır sanayi’ hamlesinin en renkli meyvesi bir kez daha ısıtılıp önümüze sunuldu. Bu sefer devletin (başkanın) itici bir gaz (ve herhalde biraz da teşvik) verdiği girişim, en akıllı ve tertemiz elektrik ile yola çıkıp ‘mobilite ekosistem’ini oluşturacak. (togg.com.tr) Ağır sanayi artık gündemde değil, onun yerine tech, high tech, empati, kullanıcı, odak, vb. gibi kelimeler uçuşuyor.  İnsan, yeni teknolojilerin bu temiz ve cilalı yüzünün Kozlu’yu (1992), Soma’yı (2014), Deepwater Horizon’ı (2010), Tuzla’daki tersaneleri, Nijerya’daki açık petrol kuyularını ve kobalt madenlerini, Bangladeş’teki tekstil atölyelerini, Çin’deki bazı fabrikaları ve diğer barbarlıkları örttüğünü düşünüyor ister istemez. Bu anlamda sanayi devriminin tam da başlarında olduğumuzu işçi kıyımlarına bakarak söylemek mümkün. Tabii ki dünyanın bir kesimi için.

Tamamlayıcı yeşil badana ise çokuluslu şirketler adına biyosferi sıcacık örtüyor. Medeni görünümler artık sadece telefon ve televizyon ekranlarında kalmıyor.  Madenlerin de yüzü değişti: Kömür karası out, platin-paslanmaz in. Büyük Menderes ovasından Salihli’ye tertemiz jeotermal santrali krom bacalardan çıkan bembeyaz su buharını atmosfere salarken yerdeki zeytini, inciri ve üzümü öldürüyor. Kömürlü elektrik santrallerine ise zaten yaklaşamıyoruz, ama uzaktan bakınca soğutma bacalarından çıkan steril su buharı, arkadaki ince uzun bacanın belli belirsiz sarı kükürt dumanını perdeliyor, kömürün karasını da açık madenin yanında yaşayan köylüler biliyor.  

Bunlarla beraber, niteliksel açıdan yeryüzündeki ‘per capita’ tahribatın uzun zamandır çok değişmediğini, gelişmiş ülkelerin bu tahribatta (hala) maksimum payı olduğunu, ancak artan nüfus ile birlikte niceliksel bir sıçramanın atmosferi ve okyanusları ısıttığını, sınırlı kaynakları tüketmek ve dünyayı yaşanmaz hale getirmek üzere olduğunu söyleyebiliriz. Problemin esası kısıtlı zamanı, devrilme noktalarını (tipping points) ve diğer binlerle değişkeni içine alacak ve içinden çıkılması zor süper kompleks bir denklemi andırıyor. Bu süper karmaşık problemin, mevcut aksiyomları, örneğin neden herkesin, her an, ferdi olarak bir ‘mobilite  ekosistem’ine dahil olması gerektiğini ve neden bir tondan ağır metal ve plastik bir kütleyi dört tekerlek üzerinde oradan oraya sürdüğünü sorgulamadan çözülmesi pek mümkün görünmüyor.  Bu soruyu Elon Musk da kendine ve başkalarına sormuyordur herhalde. Yenilenebilir enerji ve temiz teknolojilerin açmazı, bu sarmalın içinde hala daha ‘ekonomik büyüme’yi gözetmek, per capita tüketimi azaltmadan zamana karşı yarışmak gibi duruyor. Kendini üretmek için kullandığı enerji, az bulunur madenler, ucuz işgücü ve diğer kaynaklar da cabası.

Yani, doğalgazın da gaz olduğunu, yeraltından çıktığını, tatsız ve kokusuz gibi gorünse de çok uzun zamandır fosil olduğunu düşündüğümüzde, Ankara’nın havagazı fabrikası görece masum bir anıt olarak duruyor(du). Kirli ve bulaşık olan şey  ise binbir çeşit dezenformasyon…

Ocak 2022