Alyanslı bir ataşe tanıdım. Bana baleine/balinaların banyo/bain yaptığını söyledi. Ben ki dünyanın oksidan/occident tarafından çıkıp gelmemişim, betona çarpmış gibi oldum. Bifteck ve billet hayatıma bir bombe gibi düştü. Boykottage’ın benim için ne anlama geldiğini düşünürken bronzé tenli bir bulvar büfesi cebirimi zorladı, bir cürüm/crime işlendi. Chacal/çakallar chèque ve çimento mafyasını zinc diye durdurmaya kalktılar, o anda dahlia dedim. Dantelli danseuseler bir débreyage kudetası planlarken ve dégénérer cinler décolleté dekoruyla oynarken, delege demagoglar demode démocrateları depoda kıstırdılar. Despotlar ise remède/derman arayan dynamique diktatörlere diplôme veriyorlardı. Divana uzandım, direksiyonunu bilen bir docteur disipliniyle ‘doktrinlere hayır’ dedim. (no) Bir douche alarak drenaj dossier/dosyasını devise/dövize endeksleyen double sahtekarları andım. Anladım ki düzineyle klaxon çalan bu adamları écarter edebilmek için ekipman gerekiyordu. Derhal écranı açtım ve elektrikli émail/emayeme baktım; birşey yoktu. Bütün bu industriel intrigue/entrika içinde esthétique etiketleri bir kenara bırakıp bir enjeksiyon yapmam gerekiyordu, énergie için. Anında étude: Phaétona binip fez giyen bir philosphie bugün ne işe yarayabilir, sorarım. (I ask you!) En önce yapılması gereken, fabrikaları filtrer edip defolu faïance’ların  birer fuyard/firari gibi fıymasını önlemek ve bu işten firesiz/sans freinte  çıkabilmekti. Frenledim ve foireye daldım. Gaseuse’ün gazını kaçıran garçon üstüme geldi ve ‘Garnisonu saran gerillalar’ dedi. (what?) Ben ise grève/greve giden gare gişesinden fichemi alamadan  gris bir halo/halenin başımın üzerinde bir califeninki gibi dolaştığını hissediyordum. İşte tam o sırada haremin haut-parleuründen hourilerin grippe yakalanmış seslerini duydum: ‘Hégémonie son. İdeal élixir istiyoruz’! Bu ince/mince kızların ipotek/hypothèque altındaki squelette/iskeletleri bir histeri crise içinde kıvranıyordu. Bunu gören jandarmalar bir geste yapıp jartiyerleri topladıktan sonra kabineye sunmak üzere oradan ayrıldılar. Ben buna bakakaldım. (like an ox) Kadıköy’deki cadi de bütün tabu cadastre kadavralarını kalafatlanmış galion’lara yükleyip karşı tarafa doğru yola çıktı. Neyse, bana dönelim: Camélia’lı Adam’ın bütün kumpanyası, ki hepsi canalisationdan çıktılar, camion kadranlarına benzeyen kataractlı gözlerle beni karantinaya almışlardı.Kasadan caoutchouc kartı almadan carré kanepeye nasıl uzanabileceğimi düşündüm. Bir çıkış yolu olmalıydı. (There must be a way) Yoksa ben de comadaki comique kobaylar gibi quinine kolilerinin üzerinde bir kimyasal klişeye dönecektim. Bir iki solüsyon: Complot komitesinin beni confort etmesini bekleyebilirdim Veya pascha pascha kontratımın bir kontak baskı copiesi ile beraber croquis/krokide gösterilen cordon boyuna kapağı atabilirdim. Kravatımı düzelttim, sivilize taxiciler gibi cric/krikomu koltuğumun altına aldım ve ‘Ver elini Fraternité’ dedim. (give me your hand) Tabii bu esnada cour yapmadan kür olamayacağını da kendi namım gibi biliyordum. Bu lokoum gibi kardeşlik düşuncesi bene lüks müydü, yoksa boucle boucle saçları ve lavanta kokulu corsetiyle canlandırdığım bu makyajsız imaj, önümde duran şu couffe/küfelik maçon kadar yakın mıydı, anlayamadım. (could not get it) Logesini kaybedenlerin lyncher edildiği bu dünyada, hangi manivela ile ne manevra yapılacağını bilen maitressé’ler  maroquin koltuklarına rahatça oturmuş, maillot’larıyla manifaturacılara pose veriyorlardı. ‘Peki ya méthode?’ diye mırıldandım. Bunu bana narghilé içip muezzin kovalayan musulman muftiler mi gösterecekti, sorarım. (I ask them) Moderne nergizimizin modeli olan  ecolé bizi bozar diye naphtalineli miniaturelere sarılıp marşlar soylemenin bir alemi yok. (no universe here) Organlarım omelette dönmeden onörümü takınıp, miting plazalarında néphrite/nefritime babouche bırakmamam gerektiği açıktı. Note edip bir numéro çevirdim: Paletot/paltomu ve pantalonumu paquetleyip ‘panique yok, pansuman var’ dedim, parenthèse içinde, ve pasif parazitler gibi piste çıktım. Bunu yutmayabilirlerdi, pilaf yutmayan papazlar gibi. Bu plate-forme pistonsuz bir planeur gibi planjon yapan bu adamlar beni görünce ‘İşte orada pijamalı peruklu plebisit kaçkını’ diye beni afişe edebilirlerdi. Ben mi kaçıyordum? Asla. (me? never!) Ben ki profilden portresi ve portföyü  poplin inceliğinde bir piyonum, bu portatif pozumla nasıl kaçabilirim? Hem zaten bu benim proletaire prensiplerimi ve protocolü ret/rejeter etmem anlamına gelir ki, buna dünyanın tüm priseleri dayanmaz. Her neyse, randevuma geç kalıyordum. Zaten ne demişti adam? Dünyanın bütün putrelleri gün gelir poudre gibi ‘pouf’ diye uçar gider. Bu durumda bir teque reçineli racquettelerden rendement/randıman alınabilir ki bunun için régime riske sokup mihraklara rôle vermenin sırası değil. Bu hayal meyal hatırladığım sakallı adamın hayatı roman değildi kuşkusuz, ama sanki roulette masasında rotasını şaşırmış romatizmalı bir remorque gibi reklam ediyordu kendini. Yoksa Rus muydu? Anımsamakta centime yol alamıyordum. Cirrhoselu bellek için en iyi ilaç: Soja ve sésame samovarda kaynatılır ve sein/sineye çekilir. Ama vaktim yoktu. (no time, man) Sansürden savon/sabun gibi kayan saten sosyeteye sarıldım, ve ‘Gel benimle Égalité’ dedim. (come with me) Ben bu eşitlik fikriyle sinyalsiz sarhoş chauffeurler gibi hızla giderken charlatanların formülü işlemeye başlamıştı bile: Önce sondage, sonra da chantage, sabotage ve scandale. Nice prensesler, sultanlar, shahlar ve şampiyonlar bile bu tuzağa gelip chefin sürprizi ile karşılaşıyor, tamponlarını orada bırakıyorlardı, ben mi cylindre şapkamla ve olanca chic/şıklığımla şifrelerini çözecektim, şaşarım. Oradan tırıs/trot uzaklaşırken transit tracteurler de trikotaj atelyelerine takas/troc için tayyörler taşıyorlardı. Ben kimim diye sordum kendime. Typique tren kondüktörleri torpilli orkestraları turneden turneye taşıyor, ben ise tétanoslu tentürdiyotumla terastaki tabureme oturmuş tifüslü tümörümü  iyileştirmeye çalışıyordum ki, bu tam bir oryantal davranış trendi idi. Kendime çeki düzen vermeliydim, şöyle ki: bir; alaturca toilette virage alınmaz, iki; piyesteki döpiyesli teknisyenleri veto ediyorum. Zaten tube geçit mi vapeur mu diye selamsız salutsuz  ikiye bölünmüşüz, bari zorba/forbanlara geçit vermeyelim. Merhaba Liberté! (hello!)